“Şiir Hayatın Neresinde?” sorusu günümüzde her zamankinden daha çok güncel ve yakıcı bir sorudur. Şiir, kavramları imgeye dönüştüren, var oluşun en yüksek ve en derin dile gelme biçimidir. Şiirsiz bir yaşam, kendini dile getirememiş, bu anlamda da yaşanmamış, tam anlamıyla gerçekleşmemiş bir süreçler toplamıdır. Kendimizi dile getirebildiğimiz ölçüde varsak, dilin en çok yoğunlaştığı şiirsel anlatım, var oluşumuzun da odağında, kaynağında demektir. Ve günümüzde şiir hayatın dışına itilmiş gibi görünmekteyse, bundan, yaratmaya değil tüketmeye dönük egemen sistemler kadar; şiire yitirdiği değerleri yeniden kazandırmanın sorumluluğunu duymayan, onu dille ve hayatla barıştırmanın varoluşsal önemini duyumsamayan şairler de sorumludur.
“Şiir Hayatın Neresinde?” sorusu günümüzde her zamankinden daha çok güncel ve yakıcı bir sorudur. Şiir, kavramları imgeye dönüştüren, var oluşun en yüksek ve en derin dile gelme biçimidir. Şiirsiz bir yaşam, kendini dile getirememiş, bu anlamda da yaşanmamış, tam anlamıyla gerçekleşmemiş bir süreçler toplamıdır. Kendimizi dile getirebildiğimiz ölçüde varsak, dilin en çok yoğunlaştığı şiirsel anlatım, var oluşumuzun da odağında, kaynağında demektir. Ve günümüzde şiir hayatın dışına itilmiş gibi görünmekteyse, bundan, yaratmaya değil tüketmeye dönük egemen sistemler kadar; şiire yitirdiği değerleri yeniden kazandırmanın sorumluluğunu duymayan, onu dille ve hayatla barıştırmanın varoluşsal önemini duyumsamayan şairler de sorumludur.